Lapsekili
  Madenler
 

Türkiye’nin kalkınması, yer altı ve yer üstü kaynaklarını kullanmasının engellenmesinin gündeme getirilmesi açısından önemli yer tutuyor. Sürekli gizli gündemi meşgul eden ve kabul edilebilir ölçülerde dahi gelişme kaydedilemeyen Güneydoğu Anadolu Projesi, Bor, Toryum, Neptunyum madenlerinin varlığı Türkiye’yi daha da güçlü kılarken; bu güç, kaynaklarımıza göz diken emperyalist ülkelerin karşı projeleriyle tükeniyor.

Yitirdiğimiz bu güce ilişkin ve Isparta’da meydana gelen uçak kazasında yitirdiğimiz değerler üzerine yine “gerçeklerle” ilgili bazı saptamalar yapmak gerekiyor.

Isparta’da düşen Atlasjet uçağının yolcuları arasında, Türkiye'nin ilk kadın nükleer fizikçisi Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Arık, Araştırma Görevlisi Özgen Berkol Doğan, Yüksek Lisans Öğrencisi Engin Abat ile Doğuş Üniversitesinden Prof. Dr. Şenel Fatma Boydağ, Doç. Dr. İskender Hikmet ve Araştırma Görevlisi Mustafa Fidan da bulunuyordu.

Avrupa ülkelerinin ortak girişimleri ile kurulan bir nükleer araştırma merkezi olan CERN'de yürütülen 'Atlas' deneyine Ankara ve Boğaziçi üniversiteleri gözlemci statüde katılıyor.

Boğaziçi Üniversitesi grubunun başında ise Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi'nde düzenlenen çalıştaya katılmak üzere Isparta'ya giderken uçağın düşmesi sonucu hayatını kaybeden yolculardan Prof. Dr. Engin Arık bulunuyordu.


Arık
başkanlığındaki grup, aynı zamanda 'karanlık madde' arayan 'CAST deneyi'nde de çalışıyorlardı.

Bu değerli bilim insanlarımızı yitirdiğimiz uçak kazasının ardından, “sabotaj” olduğu gerçeğine yönelik bir makale kaleme alan Kemal Sallı şunları dile getirmişti:

"Türkiye nükleer hafızasını kaybetti" diyebileceğimiz bir hüzün savrulması yaşamaktayız..

Prof. Dr. Engin Arık başkanlığındaki çok kıymetli bir nükleer fizik 'ordusu' kaybettik.

Hüznümüzü bastıracak bir teselli bulabilmek mümkün değil.. Pilot'un 5 dakika kazanmak amacıyla rotayı değiştirdiği iddiasına inanmak için çok, ama çok saf olmak gerekir.

Gece görüş sistematiği olmayan, haklarında "Uçamaz" raporu bulunan uçaklarla Türkiye'nin en kıymetli bilim ekibini uçurmak hangi akla hizmettir?

Böyle bir hatanın yaşanabilmesi için, Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet olma vasfını önemli ölçüde yitirmiş olması gerekmez mi?

"Akıllı köylü yumurtalarının hepsini aynı sepete koymaz" özdeyişi, bizim nesillerden nesillere aktara geldiğimiz bir öğüt değil midir? Bu ülke, böylesine bir gaflet ve dalalet girdabına kapılacak kadar sahipsiz mi kaldı?


Prof. Dr. Engin Arık
, İsviçre'nin Cern kentindeki dünyanın en büyük fizik laboratuarında, evrenin sırrını çözecek "Atlas Deneyi"ne çağrılmış iki Türk bilim insanından biriydi.

CERN'deki muazzam laboratuarda, evreni oluşturan büyük patlamanın (Big Bang) küçük bir modelini oluşturan deneye gözlemci olarak katılmıştı. Prof. Arık, daha önce, evrenin oluşumu ile ilgili "karanlık madde"yi arayan "CAST DENEYİ"ne de katılmıştı.


Prof. Dr. Arık
, bu önemli deneylere, geleceğin enerji kaynağı olarak kabul edilen toryum konusundaki bilgilerinden ve araştırmalarından dolayı çağrılmıştı.

Prof. Arık
, insanlığa, bilime bir şeyler kazandırmak adına canını tehlikeye atan çalışmalar yaparken, ekipler oluştururken dilinde hep "Türkiye'm" türküsü vardı. Kadın ruhunun duyarlılığı ile, enerji konusunda dışa bağımlı olan, nükleer teknolojinin 'ürünlerini' başucuna koyamayan bir Türkiye'nin bu coğrafya'da rahat bırakılmayacağını biliyordu, görüyordu..

Prof. Dr. Engin Arık, askeri, sanayi, tıp, elektronik ve enerji üretimi gibi alanlarda devrim yaratacak bir ekibin başındaydı. Ekip, Türkiye'nin en iyi yetişmiş nükleer fizikçilerinden oluşuyordu. Kalpleri bu ülkenin mutluluğu için çarpıyordu. Toryuma bağlı olarak geliştirdikleri projenin başarıya ulaşacağını ve pek çok konuda Türkiye'yi söz sahibi yapacağını biliyorlardı, inanıyorlardı.

Ekonomik yönden daha baş edilemez zorluklara sokulmadan, eli kolu bağlanmadan, madenlerine, yer altı ve yer üstü zenginliklerine el konulmadan, Türkiye'nin toryum gibi dünyanın en zengin rezervlerine sahip olduğu bir enerji kaynağını harekete geçirmesi, küresel enerji savaşlarına bambaşka bir boyut getirebilirdi.

Sözün özü: şu aşamada, Türkiye'nin bora ya da toryuma dayalı bir enerji üretim teknolojisi geliştirmesi asla istenmiyor.

Petrol ve doğalgaz rezervleri mümkün olan en iyi fiyatlarla pazarlanırken, bunlara alternatif enerji kaynaklarının ortaya çıkması dengeleri biranda altüst edebileceğinden, gelişmeler çok yakından izleniyor ve 'gereken önlemler' alınıyor!


Prof. Dr. Engin Arık
ve ekibinin projesi, acımasız bir sabotajla engellendi. Anımsatmak isteriz:

"Hindistan karşısında varlığımızı koruyabilmemiz için nükleer silah üretmek zorundayız"

diye inat eden Pakistan Devlet Başkanı Ziya ül Hak'ın uçağı da, 42 Amerikalıyla birlikte uçarken patlayıvermişti...

Benzer bir uçak kazası (!) Prof. Dr. Arık ve ekibini elimizden alıverdi.

İnsanın isyan edesi, "Bu ülke bu kadar sahipsiz mi kaldı?" diye haykırası geliyor. Böylesine seçkin, böylesine zor yetişen, ülkenin kaderini değiştirebilecek bir ekibi aynı 'kiralık uçağa' bindirmek ne gaflettir, ne de dalalet; düpedüz hıyanettir, hiyanet!..

Uçak Priştine'den geliyor. Geldikten sonra, kokpitte uçağın arızalı olduğu konusunda yaşanan münakaşa, bugün hayatta olmayan bir yolcu tarafından not ediliyor.

Bu notlar, kazayı inceleyen teknik ekibin elinde..

Doğru mu bütün bunlar? Doğruysa, böyle bir tedbirsizliğin akla yatkın bir açıklaması olabilir mi?

Bu avlanmaya hala 'kaza' diyebilenler olursa, önce şu sorulara yanıt vermelidirler:

Cenevre'de yapılan ve evrenin sırrını çözmeye yönelik deneylerde gözlenen 'karanlık madde', geleceğin enerjisi olarak görülen toryumla ilişkili değil miydi?

Kazada yitirdiğimiz ekip, Türkiye'de ilk kez kurulacak "Türk Hızlandırıcıları Merkezinin Teknik Tasarımı ve Test Laboratuarı Projesi"ni gerçekleştirmek için kurulmamış mıydı?


Prof. Engin Arık
'ın yaptığı en önemli araştırmalarından biri de, nükleer enerji santrallerinde, uranyum yerine toryumun kullanılması değil miydi?

Prof. Arık
, 21. yüzyılda en stratejik maddenin toryum olacağını söylemiş miydi?

"Japonya, toryumu yokken, toryumla çalışacak santraller kurmaya çalışırken, Türkiye'de bu konudaki çalışmalar engelleniyor.

Eğer toryum kullanıma sokulursa, Türkiye'nin elektrik üretiminde petrol ve doğalgaza ihtiyacı kalmayacaktır. Isınma için de topraklarımızın altındaki 900 bin tonluk toryumu kullanabiliriz.

Bugün, dünyada savaşlara neden olan petrolün 1 milyon varilinden elde edilen enerji, yalnızca 1 ton toryumdan elde edilebilir"

dememiş miydi? Toryum rezervleri konusunda en zengin ikinci ülke Türkiye değil mi? Manisa'nın Soma ilçesinde bol bol çıkarılmıyor mu?”

30 Kasım 2007, Atlas jet Hava Yolları’nın İstanbul-Isparta seferini yapan ve içinde 50 yolcu ile 7 mürettebatın bulunduğu MD83 tipi yolcu uçağı Isparta Hava alanına inişe geçmek üzere alçalmaya başlamışken, saat 01.45’te radardan kayboldu.

Sonrasında Isparta'nın Keçiborlu ilçesine bağlı Çukurca bölgesi yakınlarında düştüğü saptandı.

Kazada kurtulan olmadı.

Uçağın kule ile yaptığı son konuşmalara ve acil durum sinyali göndermediğinin belli olmasına bağlı olarak, uçakta her şeyin normal devam ettiği ve yolcuların iniş için bekleme durumuna geçtiği açıktır.

Öyleyse ne oldu da bu uçak aslında hiç olmaması gereken bir yere düştü?

Kazanın hemen ardından uçağın enkazı üzerinde helikopterle uçan Isparta Valisi Şemsettin Uzun’un yaptığı açıklamada oldukça anlamlıydı.

Vali Uzun:


"O bölge, uçağın geçiş noktası değil, uçak oraya nasıl indi, anlamak mümkün değil”


diyordu. 

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nden Doç. Dr. Yaşar Onay, 9 Aralık 2007’deki makalesinde konuya ilişkin yazısında, “elektronik harp”ten söz etmekteydi:

“bugün “elektronik harp sistemleri”, ülkelerin silahlı kuvvetleri tarafından; pasif veya aktif, koruyucu veya elektronik saldırı amaçları ile kullanılabilen; kara, hava ve deniz platformlarındaki saldırı ve savunma silah sistemlerinin etkinliğini artıran en önemli sistemler olarak görülür.

ABD’nin Körfez Savaşı sırasında, Irak'ın silah sistemlerini elektronik olarak dinleyerek, elde ettikleri istihbarata göre kendi sistemlerinde gerekli program değişikliklerine gittiği ve böylelikle Irak'ın silah sistemlerini elektronik harp sistemleri ile (elektronik karıştırma uygulayarak) bastırdığı bilinmektedir.

Bunun sonucunda muazzam bir silah gücüne sahip Irak, bu sistemlerini kullanamamış, ABD sıcak savaş esnasında birbirleriyle görüşüp, emir ve raporlarını gönderirlerken, Irak kendi kuvvetleri üzerinde komuta kontrolü kaybetmiş ve yenilmiştir.

Irak silah sistemleri hakkında elektronik istihbarat yapmak ve bu istihbarata dayanarak ABD sistemlerinde gerekli program düzeltmelerini gerçekleştirmek amacıyla ABD'den 4.000'den fazla şirket mühendisi Körfez bölgesine giderek destek verdiği bilinmektedir.

Unutulmamalıdır ki, 19.–21. yüzyıl arası uluslararası sistemi derinden etkileyen her savaşın ve her cinayetin arkasında enerji kaynakları ve onların denetimi arzusu ve gücü yatmaktadır. Yüzyılımızın ve sonrasının en önemli enerji kaynağının da Toryum olacağı konusunda bilim adamlarının hemen hepsinin hemfikir olduğu değerlendirildiğinde bazı gelişmeleri önceden tahmin etmek mümkündür.”

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na göre, Toryum: yüksek sıcaklıklarda magnezyumun direncini artırmak amacıyla alaşımlarda, elektronik cihazlarda ve aydınlatmada tungsten filamanların kaplanmasında, yüksek ısıya dayanıklı potaların yapımında, yüksek kaliteli kamera merceklerinde, nükleer teknolojide kullanılmaktadır.

1959 yılı sonlarına doğru MTA tarafından havadan prospeksiyonla bulunan radyoaktif anomali üzerinde uranyum ve toryum için etütler yapılmış ve Sivrihisar ilçesinin kuzey batısında Kızılcaören, Karkın ve Okçu Köyleri arasında 15 km2'lik bir sahanın toryumun yanı sıra Nadir Toprak Elementleri (NTE) de içerdiği saptanmıştır.

MTA tarafından yapılan çalışmalar sonunda 1977 yılında,

"Eskişehir-Sivrihisar-Kızılcaören Köyü Yakın Güneyi Bastnazit-Barit-Florit Kompleks Cevher Yatağı"

Nihai Etüt Raporu hazırlanmıştır.

Bu rapor sonuçlarına göre bölgedeki cevherin ortalama tenörü %0,2 ThO2 olup, toplam rezerv yaklaşık 380.000 ton civarındadır.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (OGÜ) Teknoloji Araştırma Merkezi'nin (TEKAM) toryum madeni üzerine yaptığı araştırma tamamlandı.

Araştırmayla ilgili bilgi veren TEKAM Müdürü Prof. Dr. Muammer Kaya, Türkiye'deki toryum rezervinin, ülkenin 230 milyar dolar olan borçlarını 500 kere ödeyebilecek zenginlikte olduğunu, sonsuz enerji kaynağı olan toryumun Türkiye'ye bir servet kazandırabilecek ve Türkiye'nin 230 milyar doları bulan borçları toryum sayesinde 500 kere ödenebileceğini söylemektedir.

Türkiye’de Maden Rezervleri şekil 1’de gördüğümüz gibiyken,

“1985’ten günümüze IMF, Dünya Bankası, AB, sömürgeci madencilik şirketleri ve onların yerli ortaklarının birlikte yürüttüğü baskılar sonucunda yenilenen ve daha sonra değiştirilen
maden yasasıyla Türkiye sömürgeci madencilik şirketleri açısından tam anlamıyla bir ‘çöpsüz üzüm bağı’ haline getirilmiştir.

Bu süreçte ulusal kalkınma planları ve bunlara ilişkin ihtisas komisyonlarında bu şirketlerin yer alması sağlanmış ayrıca yabancı madencilik şirketleriyle çıkar birliği yapan yerli dernek, vakıf ve şahıslarla birlikte kalkınma planları ve hedefler, sömürgeci madencilik şirketleri çıkarları doğrultusunda yapılarak belirlenmiştir.

Dolayısıyla mevzuata sömürgeci madencilik şirketlerinin sömürü mekanizmaları üzerinde hiçbir denetim öngörülmemiştir.

Oysa sömürgeci madencilik şirketleri şu önemli sömürü mekanizmalarını girdikleri her ülkede uygularlar. Bu sömürü mekanizmalarından ilki metalik madenlerde cevherin metal içeriği üzerinde yapılan görünürde küçük ancak parasal olarak inanılmaz boyutlara varabilen oynamalar üzerinden yapılanıdır…

Ülkemizde faaliyet gösteren madencilik şirketleri ağırlıklı olarak Kanada/Toronto borsasında işlem görmektedir.

Bu şirketlerin hisse senetleri, Türkiye topraklarının azımsanmayacak bir yüzdesi üzerinde maden hakkı sahibi olması ve bu hakların Orta Karadeniz’den, Doğu Karadeniz’e, Güneydoğu’dan Doğu Anadolu’ya uzanan coğrafyada yoğunlaşması Ermeni ve Rum diasporasının ilgisini çekmektedir.

Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti’nin tanımadığı Kıbrıs merkezli bazı şirketlerin Doğu Karadeniz’de sahip olduğu maden haklarının yüzölçümünün yüzlerce km2 civarında olması ve maden haklarını aldığı toprakların mülkiyetini üzerinde toplamaya başlaması, üzerinde önemle düşünülmesi gereken konudur.

Diğer yandan bu ilgi sadece diasporayla sınırlı değildir. Irak’ın kuzeyinde oluşturulan off-shore bölgesinde PKK/Kadek, IKYB, KDP kontrolündeki uyuşturucu, insan ticareti ve sair ticaret ve yolsuzluklarla yaratılan ve önemli bir kısmı Kanada’da toplanan fonların da bu şirketlere, ülkemizin üniter yapısı aleyhine ilgisini ilave etmek yerinde olacaktır.

Şekil 1. TÜRKİYE MADEN REZERVLERİ (TAEK 2008 Verileri)

CİNSİ

REZERV (Gör+Muh)(Ton)

AÇIKLAMALAR

 ALTIN

338

Metal Au

 ALÜNİT

          4.000.000

% 7,54 K2O

 ANTİMUAN

           106.306

Metal Sb

 ASBEST

        29.646.379

Değişik Lif Boylarında, Lif Yüzdesi %4' ün Üzerinde

 ASFALTİT

        82.000.000

AID: 2876-5536 Kcal/kg

 BAKIR

1.697.204

Metal Cu

 BARİT

       35.001.304

%71-99 BaSO4

 BENTONİT

     250.543.000

Sondaj+Döküm+Ağartma

 BİTÜMLÜ ŞİST

   1.641.381.000

Orj.AID 541-1390 Kcal/kg

 BOKSİT

       87.375.000

% 55 Al2O3 (25.667.000 Metal Al)

 BOR

    1.805.709.953

% 24,4-35 B2O3

 CİVA

              3.820

Metal Hg

 ÇİNKO

         2.294.479

Metal Zn

 DEMİR

        132.100.000

% 55 Fe (82 458 750 Ton Metal Fe)

 DİATOMİT

        44.224.029

İyi Kalite

 DİSTEN

          3.840.000

% 21-52 Al2O3

 DOLOMİT

 15.887.160.000

% 15 MgO ve Üzeri

 FELSPAT

      239.305.500

Albit ve Ortoklaz

 FOSFAT

        70.500.000

% 19 P2O5

 FLUORİT

          2.538.000

% 40-80 CaF2

 GRAFİT

             90.000

2-17 C

 GÜMÜŞ

              6.062

Metal Ag

 KAOLEN

        89.063.770

% 15-37 Al2O3

 KAYA TUZU

   5.733.708.017

% 88,5 Üzeri NaCl İçerikli (200.000.000 Tonu Göl Rezervi)

 KİL (Ser+Ref)

     354.362.650

Seramik+Refrakter Kili

 KROM

         25.931.373

% 20 Üzeri Cr2O3

 KURŞUN

            860.387

Metal Pb

 KUVARS KUMU

      1.307.414.250

% 90 Üzeri SiO2

 KUVARSİT

    2.270.287.821

% 90 Üzeri  SiO2

 KÜKÜRT

           626.000

% 32 S

 LİNYİT

    8.300.000.000

AID: 868-5000 kcal/kg

 LÜLETAŞI

  (Sandık)1.483.000

İyi, Orta Kalite

 MANGANEZ

4.560.000

% 34,54 Mn (Metal Mn içeriği 1.576.000)

 MANYEZİT

       111.368.020

% 41-48 MgO

 MERMER

 5.161 Milyon m3 (13.933 Mil.Ton)

Toplam Potansiyel Rezerv

 PERLİT

     5.690.027.600

Değişik Genleşme Oranlarında

 POMZA

 (m3) 1.479.556.876

İyi Kalite

 PROFİLLİT

         6.644.000

Seramik+Refrakter+Çimento

 SEPİYOLİT

        13.546.450

% 50 Üzeri Sepiyolit  İçerikli

 SODYUM SÜLFAT

        16.536.000

% 81 NaSO4 (13.040.000 Tonu Göl Rezervi )

 STRONSİYUM

            665.082

% 72 Üzeri SrSO4

 TALK

           482.736

İyi Kalite

 TAŞKÖMÜRÜ

1.126.548.000

İyi Kalite

 TORYUM

380.000

ThO2

 TRONA

        233.317.680

% 56  Üzeri Trona

 URANYUM

9.137

U3O8

 VOLFRAM

            36.719

Metal W

 ZEOLİT

345.148.875

Klinopitilolit+Höylandit (Gör+Muh)

 ZIMPARA

3.725.082

İyi Kalite

Bilinen son değerlere göre dünyanın kullanılabilir 41 yıllık petrol, 62 yıllık doğalgaz, 230 yıllık kömür rezervi kalmıştır.

Birincil enerji kaynağı olarak geçen bu yakıtlar ülkemizin enerji ihtiyacının yarısından fazlasını karşılamaktadırlar.

Ülkemizde var olan enerji talebinde, üretiminde ve dış alımında artışlar gözlenirken, enerji talebinin yerli üretimle karşılanmasında azalış gözlenmektedir.

Yerli üretimle karşılanan enerji ihtiyacı 1990 da %47.7 iken 2000 yılında %33 olmuş ve 2023 de %23.6 ya düşmesi belenmektedir.

Bu ne sürdürülebilir kalkınma ne de sürdürülebilir enerji politikasıdır.

Enerji üretiminin üç katı oranında enerji tüketen yani enerji ihtiyacının ¾ ünü ithal alan ülkemizde; toplam enerji tüketimine çok yakın miktarda, ekonomik olarak kullanılabilir ve yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeli vardır.

Değil sadece Türkiye’de bor füzyon, borlu aküler ve NaBH4 ile enerji üretmeye çalışmak, mevcut olan güneş, rüzgar, jeotermal, hidrolik, biyokütle ve dalga enerjisinden faydalanıldığı zaman bile Türkiye enerji ihtiyacını dışa bağımsız bir şekilde karşılayabilmektedir.


Güneş Enerjisinden
güneş termik santralleri ve güneş pilleri ile doğrudan elektrik elde edilmektedir.

Anadolu güneş enerjisi için önemli bir potansiyele sahiptir. Ülkemiz üzerine yılda 80 Mtep güneş enerjisi düşmektedir.

Dünya da, gittikçe yaygınlaşan güneş evi ve sera uygulamalarından da yararlanılmaktadır.


Rüzgar Enerjisi
bakımından Türkiye rüzgar gücü yüksek olan ülkeler arasında ilk %30 içindedir.

En uygun bölgeler Marmara, Ege ve Akdeniz kıyılarıdır. Bugün Türkiye’de bilinen 3 büyük rüzgar santrali bulunmaktadır.

Bu santraller Çeşme Germiyan’da Delta Plastik, Çeşme Alaçatı’da ARES ve 17 adet türbinle Bozcaada ve Çanakkale’ye elektrik sağlayan kurulu en büyük tesis Bozcaada’daki BORES’tir.

30 tanede kurulmayı beklemekte olan aday projeler vardır.

Türkiye’deki mevcut ekonomik Hidrolik Enerji potansiyeli 125 milyar kWh/yıl ile Avrupa’da 2.sıradadır ve ne yazık ki bu potansiyelin %30 u değerlendirilebilmektedir.

Toplam 129 adet hidroelektrik santral bulunmaktadır.

Termik ve doğalgaz santralleriyle karşılaştırıldığında hidroelektrik santrallerinin avantajları görülmektedir.


Jeotermal Enerji
bakımından ülkemiz 4500 MW ile dünyada 7.sıradadır.

170 jeotermal alan bulunmasına rağmen 105 kuyu açılmıştır.

Denizli_Kızıldere ve Aydın_Germencik’te jeotermal santraller bulunmaktadır.

3 yanı denizlerle kaplı olan ülkemizde Dalga Enerjisi kullanılmamaktadır.

Kıyılarımızın kullanıma uygun olan kısımlarında 18.5 TWh/yıl düzeyinde enerji bulunduğu hesaplanmıştır.

İngiltere, Norveç, İrlanda ve Portekiz’de dalga enerjisiyle ilgili pilot çalışmalar yapılmaktadır.


Biyokütle
bakımından da ülkemizde odun, yağlı tohum bitkileri, elyaf bitkileri, bitkisel, hayvansal ve şehirsel atılar fazlasıyla mevcuttur.

Bu potansiyel enerji ihtiyacımızın %13 üne karşılık gelmektedir.

Son olarak ta hidrojenin yakıt olarak kullanılmasına baktığımızda karşımıza yakıt pilleri çıkmaktadır.

Hidrojen doğrudan yakıt olarak kullanılabildiği gibi yakıt pillerinde de elektriğe çevrilerek kullanılabilmektedir.

Bor varlığımız bunun için sadece yeterli değil, fazla biledir. Bahsettiğimiz bu yeni, yenilenebilir, temiz ve yerli enerji kaynaklarının kullanımı için ülkemizde yeterli potansiyel, bilgi birikimi ve iş gücü mevcuttur. Gereken sadece destek ve alt yapıların oluşturulmasıdır.

Burada da görev devlete düşmektedir.

Türkiye ken

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol