Pek çoğumuz sık sık işitiyoruz, "petrolümüz var da yabancı güçler çıkarmamıza izin vermiyor" diye. Aklı bütünüyle ve çok kurcalayan bir iddia bu. Türkiye'de petrol olduğunu savunanlarla, olmadığını iddia edenlerin artık iyice 'sulanan' müzmin çekişmesi süredursun, bu defa "petrol var"cıların savını uydularla destekleyen bir gelişme var.
Son günlerde tartışmalı bir 'petrol sahamız'daha oldu. Kastamonu Küre dağlarının altında büyük hacimli petrol bulunduğu ortaya çıktı; en azından uydu fotoğrafları öyle diyor. Bu keşfi yapan, uydular aracılığıyla Hazar havzasında petrol arayan, Amerikan tröstü Amaco. Fotoğraflarda, Bartın'dan Tosya'ya kadar uzanan alanın zengin petrol yataklarına sahip olduğu görülüyor.
Aslında Küre dağlarında petrol bulunduğu iddiası ve arama çalışmaları yeni değil; 1950'li yıllarda Küre silsilesinin Ballıdağ mevkiinde Amerikalılar gelip arama yapmış. Tam 11 yerde kuyu açmış Amerikalılar ve ardından "bulunamadı" diye kuyuları mühürleyip gitmişler. Uydu görüntülerinde petrol olduğu söylenen bölge Bartın, Daday, Hanönü, Azdavay, Ağlı, Tosya istikametinde uzanıyor. Özellikle Daday'ın Alipaşa köyü ile merkeze bağlı Karadere ve Boyalılar bölgeleri, petrol olduğu iddialarının yoğunlaştığı yerler.
Uydu resimleri nasıl bulundu?
1997 yılında çekilen uydu resimlerinin bizzat petrol tröstleri tarafından Türkiye'ye verilmediği, verilmek istenmeyeceği kesin gibi. Resimleri, biraz da rastlancı sonucunda Prof. Dr. Ahmet Maranki ele geçirmiş. Aslen Kastamonulu olan Maranki, görevli olarak bulunduğu Azerbaycan'da Amerikan uydularının çektiği resimlere bir Azeri bilimadamı arkadaşı vasıtasıyla ulaşmış. Azerbaycan'da 1997'de yapılan Uluslararas ı Enerji Kongresi'ni BM adına izleyen Maranki, basına kapalı toplantıda anlatılanlara ve gösterilen uydu resimlerine bakıldığında, Türkiye'nin adeta petrol denizi üzerinde yüzdüğünün görüldüğünü anlatıyor.
Maranki, merakını yenemeyip geçtiğimiz şubat ayında memleketi Kastamonu'ya gidip araştırma yapınca ilginç gerçeklerle karşılaşmış; "Bana yaşlı köylüllerin anlattığına göre, 1950'lerde Amerikalıların açtığı kuyulardan sarı renkte bir şey fışkırmış. Sonra hemen kuyulara taş doldurup kapatmışlar. Bazı köylülere, 'siz petrol denizinin üzerinde yaşıyorsunuz ' demişler. Uyduların aramasında petrolün yanısıra bu bölgede Ilgaz dağlarında 1850 metrede selenyum bulunduğu tespit edilmiş. Gidip gördüm, Ballıdağ eteklerinde Tosya'nın Karadere mevkiinde petrol resmen yerden çıkıyor. Petrol var ancak çıkartılmıyor".
Konuyla yakından ilgilenen bir başka isim, CHP Kastamonu Miletvekili Mehmet Yıldırım. "Meclis'in şu telaşı geçsin, kesin kararlıyım, bu Küre dağlarındaki petrol meselesiyle ilgili bir önerge vereceğim" diyen Yıldırım, bu arada Petrol Mühendisleri Odası'yla irtibata geçmiş. Oda Başkanı Mete Topgüder'in yaptırdığı araştırmanın sonucunu, önümüdeki günlerde ortak bir basın toplantısıyla kamuoyuna açıklayacaklar.
Maranki ve Yıldırım bölgeye gidip arama yapılan kuyuları görmüş, yöre halkıyla konuşmuşlar. Amerikalıların 1958'de TPAO ile işbirliği içinde yaptığı sondaj çalışmalarının 11 tanesi tespit edilebildi. Bu 11 kuyuunun hepsi betonla kapatılmış. Yıldırım, "O zaman kuyuları açanlar yerli halka, 'zengin oldunuz' demiş. Halk kuyulardan petrol çıktığını bizzat görmüş" diyor. Petrol çıkan kuyuların neden kapatılıp mühürlendiği konusu ise, biraz sonra değineceğimiz üzere, Yıldırım'ın ifadesiyle "kuşatılmışlıktan" gaflete kadar uzanan sebepler zincirinde saklı.
"Asfalt yapalım diye getirdik, tamamen yandı"
Küre silsilesinde petrol ve türevlerinin bulunduğuna dair yöre halkının birçok anısı ve gözlemi bulunuyor. Bunlardan biri, Tosyalı emekli zabıta memuru Hasan Mısırlı'ya ait. Mısırlı, Karadere köyünde dere yatağı boyunca akan yanıcı maddenin 1970'li yıllarda ilgilerini çektiğini ve zamanın belediye başkanının, bundan faydalanmak için kendisini görevlendirdiğini belirterek şöyle devam ediyor: "Dere boyunca yıllardır akan bu maddeyi yolda zift olarak kullanmak istiyorduk. Yükleyip getirdik. Sınamak için yaktık, geride hiçbir şey kalmamacasına tamamı yandı. Şaşkına döndük. O zaman çok uğraştık ama sesimizi kimse duymadı. Bu maddenin incelenmesi gerekir".
Sadece petrol değil…
Küre silsilesinin barındırdığı zenginlik sadece petrolle sınırlı değil. Prof. Maranki, uydu resimlerinde petrolün yanısıra Cide dağlarında cıva olması kuvvetle muhtemel belirtilerin görüldüğünü, Ayrıca Ağlı-Azdavay-Daday-Tosya-Kurşunlu güzergahında altın, manganez ve linyit bulunduğunu, bunların da bölgenin değerini son derece artırdığını belirtiyor.
Yıldırım da bölgede daha başka madenlerin bulunduğundan bahsediyor: "Küre dağlarında dünyanın en zengin kobalt cevherleri çıkıyor ama biz bakır cevherini ham olarak içinde kobalt ve altın bulunduğu halde yok pahasına satıyoruz".
TPAO: "Bütçemiz sınırlı, arama yapamıyoruz"
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz TPAO (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı) yetkilileri ise Boyabat, Soğuksu, Ekinveren yörelerinde 8 kuyu açtıklarını, ancak bunların hiçbirinde ekonomik bir keşif yapamadıklarını, sadece birinde gaz bulunduğunu belirtiyorlar. Yetkililer, "TPAO'nun arama bütçesi onda bire düşürüldü. Bu da yeterli sayıda ve istediğimiz yerlerde kuyu açmamızı engelliyor. Bu bütçeyle ancak çok sınırlı aramalar yapabiliyoruz.Şu an için kuruluşun Küre'de bir çalışması yok. Şimdilerde daha ziyade Karadeniz'de denizel alanda Madison şirketiyle birlikte petrol araması yapıyoruz. Karadeniz'den oldukça umutluyuz" şeklinde konuşuyorlar.
Türkiye'nin en yakın petrol mühendislerinden Necdet Pamir, TPAO'nun Ekinveren, Soğuksu, Boyabat yörelerinde petrol sızıntısı keşfettiğini belirterek. "Sızıntı varsa petrol mutlaka vardır" diyor.
Osmanlı'nın başına gelen,
Türkiye'yi ürküttü
Türkiye'de petrol arama ve çıkarma faaliyetlerinin geçmişine göz attığımızda, "art niyet olarak" isimlendirilebilecek bazı hallerin yanısıra, ilginç bir içe kapanma da hemen dikkati çekiyor. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, daha önce özellikle yabancılara verilmiş bir çok petrol arama/çıkarma izninin iptal edildiği görülüyor. Dahası 1940'lı yıllara kadar da petrolle ilgili bir kuruluşumuz yoktu.1921'de Amerikan Raşyen Kumpanyası Anadolu'da petrol aramak için başvuruyor, TBMM barış imzalanmadan kabul edilmeyeceği yönünde karar çıkartıyor. Meclis 3 Kasım 1922'de, "Petrol, neft ve havagazı arama izninin kimseye verilmeyeceği" kararını çıkartıyor. Fransız Emile Mayen'e verilen Van'ın Beşparmak ve Gürgün ilçelerindeki arama izni, Manisa Kozluca'daki Mehmet Bahri Bey'e verilen petrol işletme imtiyazı, Mardin Midyat'ta Ahmet Şakir Efendi'ye verilen neft ve zift araştırma ruhsatı… Bunlar ve daha bir çok petrol arama/çıkarma izni 1924'te iptal ediliyor. Ertesi yıl, yani 1925'te ise Sinop Ekinvaran, Gelibolu, Gölcük, Eksamil, Gonoz, Mürselli, Tekirdağ Balatnoz deresi, Van Hareşit, Amik ve daha birçok bölgede daha ziyade yabancılara verilmişpetrol arama/çıkarma ruhsatları feshediliyor.
Genç Cumhuriyet'in bu "refleks" davranışında muhakkak ki, petrol yüzünden Osmanlı devletinin başına gelenler ve batılılarca bu devletin zenginliklerinin nasıl talan edildiğinin iyi bilinmesi yatıyor. Ancak çok geçmeden Türkiye, çekirge ile mücadelede kullanılacak motorlara konulacak kadar bile petrol bulamayınca durum değişiyor. Hükümet, Urfa ve Mardin'i istila eden çekirgelere karşı kullanılacak araçlara konmak üzere "pazarlık" usulüyle petrol alınmasına karar veriyor. 1927'de, Türkiye dahilindeki bütün petrol yataklarının tespiti ve işletmesi hakkı İş Bankası'na veriliyor.
Petrolümüzü kim saklıyor?
Ülkemizde petrol olup olmadığı kadar tartışmalı, su götüren, 'suyu çıkmış' bir başka konu bulmak zor. Türkiye'de petrol olduğunu iddia edenlerin de, olmadığını iddia edenlerin de kendine göre gerekçeleri var. 'Petrol yok'çular, bugüne kadar açılan 1000 küsür kuyudan sonuç alınamadığından hareketle, buna bilimsel bazı izahatler de ekleyerek cepheyi sağlamlaştırıyor. 'Petrol var'cılar ise, daha ziyade arama yapılan yörelerdeki halkın sahit olduğu olayları, yurt dışında yazılmış yazıları, yabancı araştırmacıların sonuçlarını gerekçe gösteriyor.
Petrol denizi üzerinde yüzdüğümüz doğruysa eğer, neden diğer bütün ülkelerde çıkartılmasına 'izin verilen' petrol bizim ülkemizde yerin altında tutuluyor? 1930'lardan bu yana petrol aramak için açtığımız 1000'in üzerindeki kuyu da, sadece Raman ve bir iki küçük hacimli kuyu haricinde hiç mi petrol izine rastlanmadı? Aranıp bulunamayan petrol, sınırın hemen öte tarafından niçin yer altından kendiliğinden çıkıyor? Yok eğer rastlanmadıysa, 1080 civarında arama sahası raastgele mi seçildi? Türkiye'nin, petrol varlığını ekonomik ve stratejik gücüne dahil etmesini kim engelliyor?
Mason-petrol ilişkisi…
Kastamonu yöresinde petrolün mevcut olduğu uydu fotoğraflarıyla anlaşılınca, zamanın Amerikan büyükelçisi marc Grossman 1997'de bölgeye ilginç bir gezi gerçekleştirmiş. Gezinin detaylarını Prof. Maranki şöyle anlatıyor: "Grossman bu geziyi, uzun yıllar Türkiye'de petrolle ilgili kuruluşlarda en üst düzeylerde görev yapmış mason büyük üstadı Necdet Egeran'ı da yanına alarak yaptı. Gezinin tam da uyduların Küre'de petrol tespit ettiği zamana denk gelmesi çok manidar. Taşköprü ve Tosya civarlarını gezen büyükelçi, soru soran gazetecilere "kastamonu etli ekmeği ve Taşköprü sarımsağı yemeye geldim" cevabını verdi. Grossman'ın Egeran'la loca bağlantısı var, ikisi de aynı mason locasına kayıtlı".
İskoç Riti'ne bağlı Bilgi Locası'na kayıtlı olan Enver Necdet Egeran, uzun süre en üst masonluk derecesi oan 'büyük üstad' olarak Türkiye masonluğunu yönetti. Egeran'ın hayatında masonluk ne kadar önemliyse, petrol de o kadar önemli. Maden Tetkik Arama'nın 1940 ila 1951 yılları arasında Jeoloji Şube Müdürlüğünü yapan Egeran, 1951'de MTA'nın Petrol Dairesi'nin kurulmasıyla Petrol Dairesi Şube Müdürü olur. Egeran, 1953-56 arasında petrol devi Mobil'in Türkiye müdürü yapılır ve 1968'e kadar bu görevde kalır.
Egeran'ın Türkiye petrol tarihinde dikkat çekici bir yeri var. Yabancı şirketlerin Türkiye'de petrol aramasına izin veren Petrol Kanunu'nun çıkmasında en büyük pay Egeran'a ait. İlginç olan şu ki ülkmizde Mobil tarafından kuyuların açılıp, petrol bulunmadığı gerekçesiyle betonla kapatılması daha ziyade Egeran'ın Mobil'in başında bulunduğu tarihlere denk geliyor. İlgili yöre halklarının, "Gözlerimizle gördük, petrol fışkırıyordu" diye hala torunlarına anlattıkları kuyular bunlar.
Türkiye'de masonların kendi üyelerin mahsus gizli olarak yayınladıkları 'Şakul Gibi' adlı dergide Egeran hakkında oldukça çarpıcı bilgiler veriliyor. 1949'da Tekris Locası'na kaydolan egeran, Mayıs 1950'de kalfa, aynı yılın ekim ayında üstad oldu. Ardından bilgi Locası'nı kurdu ve 1955'te Üstad-ı Muhterem, 1958'de Türkiye Büyük Locası'na Büyük Sekreter, 2 Mayıs 1965'te Pek Sayın Büyük Üstad seçildi.
Resmi bazı raporlarda Egeran'dan ve faaliyetlerinden bahsediliyor. Bu bahis öyle alışılmış ifadeler içermiyor. Bazı paragrafları birlikte okuyalım: "..Yabancıların Türkiye'de petrol aramasına izin veren kanunun kabul edilmesinden sonra ülkemizde petrol arayan yabancı şirketlerin tamamı yahudilere aittir. Görüldüğü gibi Necdet Egeran, Türkiye'de petrol aramaları yapan Yahudilerin türlü entrikalar çevirdiği bir dönemde, Türkiye'nin en aktif masonu olma özelliği taşıyor. Aynı tarihlerde petrol çıkan kuyuları betonlayan Mobil'in genel müdürü olması da rastlantı değildir. Türkiye'nin petrol yönünden yıllarca dışarıya bağımlı kalması ve Ortadoğu'nun sayılı petrol üreticisi ülkelerinden biri olma şansını elde edememesinin sebebi, bu petrol kuyularının ileriki bir tarihte kullanmak üzere kapatılmasıdır. 1950'lerden beri Türkiye'deki petrol rezervleri ile ilgili kilit noktalarda görev yapmış olan Egeran ve Türk masonları, Siyonizm'in idealleri için tarihi bir hizmette bulunmuştur".
Türkiye'de petrol faaliyetinin içinde bulunan masonlar, Egeran'la sınırlı değil. Değişik localara kayıtlı daha birçok mason, petrolle ilgili kuruluşların tepe noktalarında görev almış. Yıllar içinde petrolle ilgili çeşitli kuruluşlarda görev yapan masonlar var.
CHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım, "Anlaşılıyor ki Türkiye kuşatılmış" dedikten sonra şöyle devam ediyor: "Bu kuşatmayı biz yaracağız ve kurtulacağız. Kuşatmayı yarmamız için TBMM'de AKP, CHP ayrımı yapmadan ulusal mutabakatı sağlamamız lazım yeraltında zengin madenlerimiz var ama kullanamıyoruz. Var mı dünyada bizim gibi başka ülke?".
Türkiye'nin güçlü bir ekonomi için petrole ihtiyacı var. Gerçekten var da çıkarılmmıyor mu, yoksa bize Osmanlı'dan kalan "kuru" bir arazimi, henüz belli değil ama petrol arama kuruluşlarımızın ödeneğini de arttırarak, geçmişte kapatılan kuyuları yeniden ve öncelikle ele alabilir, yıllık açılan kuyu sayısını birkaç düzineden birkaç bine çıkarırsak, bizim de petrol zengini olmamamız için hiç sebep yok. Kaldı ki bu noktada Prof. Maranki, Sovyetler Birliği döneminde Sovyet Kozmik Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin yaptığı bir tespiti aktarıyor: "Irak ve İran'da bulunan petrol yatakları her yıl çok belirgin şekilde Türkiye'ye doğru kayıyor".
|