Lapsekili
  ortadoğu ve su(2)
 

Orta Doğu’da uyumayan sorun:Su

 

Amerika’nın Irak’ı işgali, petrol kadar, suyun paylaşımı ve su sıkıntısı çeken İsrail’in Dicle ve Fırat’tan yararlanması amacıyla planlandı

Önümüzdeki yıllarda Fırat ile Dicle’nin kontrolü Panama-Kolombiya örneğinde olduğu gibi kukla bir Kürt Devleti ile denetim altına alınacaktır


ABD su için Ortadoğu’da
Bölgede su bakımından en zengin ülke Irak olarak biliniyor. Ortadoğu’nun su meselesinde anahtar kelime aslında “hukuksuzluk”... Çünkü bu konuda yazılan sınırlı sayıda sözleşmenin dışında bir yasal dayanak mevcut değil

Bölgede su bakımından en zengin ülke Irak olarak biliniyor. Ortadoğu’nun su meselesinde anahtar kelime aslında “hukuksuzluk”... Çünkü bu konuda yazılan sınırlı sayıda sözleşmenin dışında bir yasal dayanak mevcut değil


ABD’nin Ortadoğu’da sürdürdüğü işgal politikasının altında yatan nedenlerden birinin de “su” olduğu görüşü son dönemlerde sık sık dile getirilmeye başlandı. ABD’nin Irak işgali ve Büyük Ortadoğu Projesi, bölgenin enerji ve su kaynaklarıyla ilişkilendirilirken, Türkiye’nin bu müdahalelerin merkezinde yer alan bir ülke olarak gelişmelerden nasıl etkileneceği de merak ediliyor. ABD’nin Ortadoğu’ya çöreklenme amacının sadece Irak’taki ve bölgedeki petrol kaynaklarına hakim olmak ve bölgeyi bu doğrultuda şekillendirmek istemesinin olmadığını belirten Ulusal Kaynakları İzleme Koordinatörlüğü Başkanı ve Araştırmacı yazar Kudret Ulusoy, yeni çalışması “Küresel Ticaretin Son Hedefi Su Pazarı” isimli kitabında Amerikan Ulusal Kalkınma Ajansı’nda uzun yıllar görev yapan John Perkins’in şu açıklamalarına yer veriyor:

Rezervler kritik öneme sahip
John Perkins, ABD’nin Irak’a, dolayısıyla Ortadoğu’ya doğrudan müdahalesinin en önemli nedenlerini; Ortadoğu’nun jeopolitik konumu, petrol ve özellikle su kaynakları şeklinde sıralar. Zira John Perkins bu konuda; “Irak bizim için, ilk bakışta göründüğünden çok daha fazla önemliydi. Yaygın kanının aksine, Irak sadece petrol demek değildi. Aynı zamanda, su ve jeopolitik de demekti. Irak, hem Dicle, hem de Fırat nehirlerinin geçtiği iki ülkeden biri olduğu için gittikçe kritik hale gelen su rezervlerinin en önemli kaynaklarını kontrol etmektedir. 1980’lerde suyun gerek politik, gerekse ekonomik olarak önemi enerji ve mühendislik sektöründeki bizler için belirgin bir hal almaya başlamıştı. Özelleştirme yarışında bağımsız küçük enerji firmalarına göz diken büyük şirketlerin çoğu, şimdi Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu’daki su sistemlerini özelleştirme peşinde koşuyorlardı.” demektedir.

Kukla Kürt Devleti
Öte yandan Latin Amerika ülkelerinden Panama aynen bizim Güneydoğu bölgemiz gibi Kolombiya’nın bir parçası iken Atlantik ile Pasifik Okyanusu’nun birbirine bağlanması için Fransız mühendis Ferdinand de Lesseps tarafından 1881 de hazırlanan proje mali olarak çöker. Ancak söz konusu proje ABD Başkanı Thedora Roossevelt’e esin kaynağı olur. Arkasından ABD; kanaldan geçmesi planlanan kara parçasının Amerikan konsorsiyumuna devredilmesi için Kolombiya’ya baskı yapmasına rağmen Kolombiya reddeder. Araştırmacı yazar Kudret Ulusoy’a göre, önümüzdeki yıllarda Fırat ile Dicle’nin kontrolü de aynen Panama-Kolombiya örneğinde olduğu gibi kukla bir Kürt Devleti ile kontrol altına alınacaktır. 1960’lı yıllara gelindiğinde Panama Devlet Başkanı Tocrijos kanal bölgesinin kendi sınırları içinde kaldığını belirterek kanal üzerindeki egemenlik haklarının geri verilmesi için mücadele eder. Sonunda bu hakka 1977’de Başkan Carter döneminde kavuşur. Buna karşılık Başkan Tocrijos bir uçak kazası (!) ile bedelini ağır bir şekilde öder.

Devletler arası çözüme ulaşmak zor
TUSAM Uzmanı Miray Vurmay uluslararası hukukun henüz kesin hükümler içeren bir kurallar sistemine ulaşamadığına dikkat çekerek, su sorununu hukuk açısından şu sözlerle değerlendiriyor: “İdealde var olan; ancak gerçekte henüz oluşturulmamış olan uluslar üstü bir otoritenin bulunmaması her ülkenin karşılıklı güvensizlik içerisinde kendi su stratejisini geliştirmesine sebep oluyor. Bu bağlamda uluslararası hukuk prensiplerinin devletler arasındaki sürtüşmeleri düzenleyerek ve yatıştırarak bir çözüm üretmesi oldukça zor görünüyor. Akarsu sistemlerini her ülke, kendi çıkarları doğrultusunda tanımlıyor ve böylece uluslararası hukukta söz konusu suların kesin ve ortak bir tanımı dahi yapılamıyor. Hal böyle olunca her ülke yine kendi tanımları doğrultusunda hareket ediyor ve oluşan bu belirsizlik sonucu ortaya çıkan kavram kargaşası, sorunun daha en başından algılanmasında farklılıklar ortaya çıkmasına yol açıyor.

Ülke yararı önemli
Uluslararası hukuk zemininde ortak bir paydada uzlaşılamayan önemli bir diğer konu da sınır aşan sulardan faydalanma kapsamı ile ilgili olarak ortaya atılan doktrinler. Bunlar bir hüküm içermemekle birlikte sadece ülkelerin çıkarları doğrultusunda benimsedikleri görüşlerdir. Mutlak Ülke Egemenliği Doktrini, Doğal Durumun Bütünlüğü Doktrini, Sınır aşan Suların Adil Kullanımı Doktrini, Ön Kullanım Üstünlüğü Doktrini gibi.
Uluslararası hukukun açık hükümlerden yoksun ve bağlayıcı olmayan “tavsiye” niteliğinde görüşler içermesi, su konusunda her ülkenin kendi öznelliklerini genelleme çabasına dönüştüren, “uluslararası hukuksuzluk” sorununu beraberinde getiriyor. Birleşmiş Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu’na bağlı alt komisyonun olgunlaştırdığı, “başkasına önemli zarar vermeden, hakça ve makul yararlanma” esasına dayanan bir karar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 1997’de kabul edilmiştir. Ortadoğu bölgesinde petrol çatışmaları devam ederken, susuzluk da en büyük sorunlar arasında yeralıyor. Bölgenin nüfusu gözönünde tutulduğunda su sorunu yeni çatışmaları da beraberinde getirecek potansiyele sahiptir.

Akarsu sistemlerini her ülke kendi çıkarları doğrultusunda tanımlayarak hak
arıyor

Devletler üzerinde oyunlar oynanıyor
Su kaynaklarını kontrol altına almayı amaçlayan ülkeler düne kadar Latin Amerika’daki gizli ellerini kullandılar. Bugün ise başta Ortadoğu ülkeleri
olmak üzere Türkiye üzerinde hesaplar yapılıyor. Sözde Kürt Devleti’nin oluşturulması da aynı senaryonun bir parçası durumunda

Uluslararası hukuk ne diyor?
Ülkeler arasında anlaşmazlığa yol açan en önemli unsurlardan biri de sınıraşan ya da sınır oluşturan sular. Bugün, uluslararası sular konusunda hukuki düzenlemeler ile ilgili büyük eksiklikler var. Bu konuda ilk hukuki altyapı ancak 19. yüzyıl sonlarında oluşturulmuştur. Günümüzde bile uluslararası sular konusunda geçerli olan belgeler 1992 tarihli “Uluslararası Göller ve Sınıraşan Su yollarının Korunması ve Kullanılması Hakkında Sözleşme” ile 1997 tarihli “Uluslararası Su yollarının Ulaşımdışı Amaçlarla Kullanılması Hukukuna İlişkin Sözleşme” dir. Bu sözleşmeler, uluslararası sular üzerindeki egemenlik haklarını ve sınırlarını belirleyecek kesin kurallar belirleyemediği için, bugün sınıraşan ya da sınır oluşturan su sorunları ancak söz konusu ülkelerin kendi aralarında yapacakları antlaşmalarla aşılabilmekte. Anlaşmazlık durumunda ise yazılı bir kural olmadığından, gerek uluslararası mahkemeler gerekse uluslararası hakemlik organları suların kullanımında hakça ve makul kullanım ilkesini göz önünde tutarak karar vermeye çalışıyor. Dünyada iki veya daha fazla ülkenin politik sınırlarını geçen tam 261 adet sınır aşan su havzası mevcut.

Yasal dayanağı yok!
Dış politika uzmanlarına göre ABD’nin Irak’ın işgali, petrol gibi suyun paylaşımı ve su sıkıntısı çeken İsrail’in Dicle ve Fırat’tan da yararlanabilmesi için planlandı. Bu varsayımdan hareketle, önümüzdeki on yıllık dönemde bölgede yaşanabilecek bir savaşın, özellikle Dicle ve Fırat sularından kaynaklanacağı öngörülüyor. Başta İsrail olmak üzere Ortadoğu ülkelerinin çoğu su sıkıntısı çektiğinden, su meselesi bölge devletleri için en kritik sorunlardan biri olmaya devam edecek. Bölgede su bakımından en zengin ülke Irak olarak biliniyor. Irak’tan sonra Türkiye, Suriye, İsrail, Ürdün ve Filistin geliyor. Yıllık ortalama su potansiyeli son derece düşük olan bu ülkeler, aralarında yaşayabilecekleri anlaşmazlıkları hangi hukuk kurallarına göre çözüme kavuşturacak? Ortadoğu’nun su meselesinde anahtar kelime aslında “hukuksuzluk”... Çünkü bu konuda yazılan sınırlı sayıda sözleşmenin dışında bir yasal dayanak mevcut değil.

 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol